Kaç
yaşında başladı mücadelemiz bilmiyorum, önce tarlada işçiydik…
Hem
okuyup hem çalışmaya başlamanın yaşı yoktu kırsalda. Hafta sonları ve
yaz tatilleri herkes denize giderken güneşin altında şiddetli yağmurda
sabahın altısında kalkıp tarlada olurdun sen. Tarlaya girdiğin anda
başlardı çalışma ta ki acıkıp yemek yiyene kadar ve ta ki su içene akar.
Evet su içmek dinlenmek kabul edilirdi. Yokuş yukarı
yağmur altında 30 40 kilo yük taşırken kayan ayağınla çamura bulanır
çay dallarına tutuna tutuna ellerini çize çize en tepeye doğru çıkmaya
çalıştıkça sırtındaki ıslak çay seni aşağı çekmeye çalışırdı.
Gözyaşlarınla yağmur adeta yarışırdı. Zirveye ulaştığında bacaklarını
ovuşturup dakikalarca işkence çeker gibi yerde kıvranırdın. O kadar
mesafeyi nasıl çıktım bu yükle der gibi bakardın geldiğin noktaya. Akşam
eve gelirdin her yanının ağırmasına rağmen annenin yaptığı yemeği
ısıtır ya da annen yemek yapana kadar sofrayı hazırlardın, zaten yemeği
yiyip sofranın kalkması bulaşıklar derken uyku vakti gelirdi gece
ağrılardan sayıklayarak uyuyup sabah yine aynı senaryoyu yaşardın. Evet
daha o zaman başlardı senin için emek nedir? Para nedir? Nasıl
kazanılır? Dünya nedir? Değer nedir? Aile nedir? Geçim nedir vs. vs. vs…
Bu şekilde bitterdi en körpecik yılların sonra üniversite hem çalışıp
hem okumanın diğer yanıydı işçi çocuğu olmak. Öyle bol miktarda paralar
ya da son model arabaları geç fotokopi için 5kuruşun olmadığı yıllarda
bir simidi kızarmış tavuk gibi hayal edip yediğin yıllardı. Okul bitti
iş arama zamanı geldiğinde ya emeğinin karşılığını alamadan 3 kuruşa
çalıştın, ya sigortan yatmadı, ya çalıştığın parayı alamadın, ya
vücuduna indeksli iğrenç teklifler aldın, ya eşek gibi gece gündüz sen
çalışırken babasından torpilliler senden daha fazla maaşla aynı
pozisyonda yan gelip yattılar. Kovuldun, azar işittin, yaralandın,
öldün. Evet ne yazık ki ülkenin gerçekleri bunlar. Asgari ücretle
geçinmeye çalışan ailelerin yanında milyon dolarları sıfırlama derdine
düşenlerin günü değil bugün. Bugün başkanın torpiliyle belediyeye girip 2
ay sözleşmeli personel olarak çalışıp memur statüsü alan kişilerin günü
değil bugün, hayatında para sıkıntısı çekmemiş para sıkıntısı çekmeyeni
anlamamış ya da çeken birilerini elinden tutmamışların günü değil bugün.
Bugün evinde dayak yiye yiye evini temiz tutup çocuklarına yemek
yapmaya çalışan onurlu annelerin günü bugün maden ocağında saatlerce
güneşten uzak toz içerisinde çalışıp göçük altında kalma tehlikesiyle
çalışanların günü bugün tarlada ektiği ekinin karşılığını alamayan
çiftçinin günü bugün yollarda direksiyon sallayanların günü bugün
inşaatta hiçbir korunması olmadan çalışanların günü bugün taşeronların
günü bugün ayakkabı boyacılarının günü bugün mendil satan çocukların
günü bugün gerçekten emek harcayıp emeğinin karşılığını alamayanların
günü bugün Erdal’in bugün Deniz’in bugün Mahir’in bugün Mehmet’in bugün
Hüseyin’in bugün Yusuf’un bugün Ethem’in bugün Abdullah’in bugün Ali’nin
bugün Medeni’nin bugün Berkin’in bugün senin bugün benim bugün nice
devrim şehitlerinin günü…
Daha temiz bir dünya, daha adil bir hayat,
daha eşit bir toplum için Gün doğdu hep uyandık siperlere dayandık
bağımsızlık uğruna da al kanlara boyandık…