1 Mayıs 2014 Perşembe

1 Mayıs bizim....

Kaç yaşında başladı mücadelemiz bilmiyorum, önce tarlada işçiydik… 

Hem okuyup hem çalışmaya başlamanın yaşı yoktu kırsalda. Hafta sonları ve yaz tatilleri herkes denize giderken güneşin altında şiddetli yağmurda sabahın altısında kalkıp tarlada olurdun sen. Tarlaya girdiğin anda başlardı çalışma ta ki acıkıp yemek yiyene kadar ve ta ki su içene akar. Evet su içmek dinlenmek kabul edilirdi. Yokuş yukarı yağmur altında 30 40 kilo yük taşırken kayan ayağınla çamura bulanır çay dallarına tutuna tutuna ellerini çize çize en tepeye doğru çıkmaya çalıştıkça sırtındaki ıslak çay seni aşağı çekmeye çalışırdı. Gözyaşlarınla yağmur adeta yarışırdı. Zirveye ulaştığında bacaklarını ovuşturup dakikalarca işkence çeker gibi yerde kıvranırdın. O kadar mesafeyi nasıl çıktım bu yükle der gibi bakardın geldiğin noktaya. Akşam eve gelirdin her yanının ağırmasına rağmen annenin yaptığı yemeği ısıtır ya da annen yemek yapana kadar sofrayı hazırlardın, zaten yemeği yiyip sofranın kalkması bulaşıklar derken uyku vakti gelirdi gece ağrılardan sayıklayarak uyuyup sabah yine aynı senaryoyu yaşardın. Evet daha o zaman başlardı senin için emek nedir? Para nedir? Nasıl kazanılır? Dünya nedir? Değer nedir? Aile nedir? Geçim nedir vs. vs. vs… 

 Bu şekilde bitterdi en körpecik yılların sonra üniversite hem çalışıp hem okumanın diğer yanıydı işçi çocuğu olmak. Öyle bol miktarda paralar ya da son model arabaları geç fotokopi için 5kuruşun olmadığı yıllarda bir simidi kızarmış tavuk gibi hayal edip yediğin yıllardı. Okul bitti iş arama zamanı geldiğinde ya emeğinin karşılığını alamadan 3 kuruşa çalıştın, ya sigortan yatmadı, ya çalıştığın parayı alamadın, ya vücuduna indeksli iğrenç teklifler aldın, ya eşek gibi gece gündüz sen çalışırken babasından torpilliler senden daha fazla maaşla aynı pozisyonda yan gelip yattılar. Kovuldun, azar işittin, yaralandın, öldün. Evet ne yazık ki ülkenin gerçekleri bunlar. Asgari ücretle geçinmeye çalışan ailelerin yanında milyon dolarları sıfırlama derdine düşenlerin günü değil bugün. Bugün başkanın torpiliyle belediyeye girip 2 ay sözleşmeli personel olarak çalışıp memur statüsü alan kişilerin günü değil bugün, hayatında para sıkıntısı çekmemiş para sıkıntısı çekmeyeni anlamamış ya da çeken birilerini elinden tutmamışların günü değil bugün. Bugün evinde dayak yiye yiye evini temiz tutup çocuklarına yemek yapmaya çalışan onurlu annelerin günü bugün maden ocağında saatlerce güneşten uzak toz içerisinde çalışıp göçük altında kalma tehlikesiyle çalışanların günü bugün tarlada ektiği ekinin karşılığını alamayan çiftçinin günü bugün yollarda direksiyon sallayanların günü bugün inşaatta hiçbir korunması olmadan çalışanların günü bugün taşeronların günü bugün ayakkabı boyacılarının günü bugün mendil satan çocukların günü bugün gerçekten emek harcayıp emeğinin karşılığını alamayanların günü bugün Erdal’in bugün Deniz’in bugün Mahir’in bugün Mehmet’in bugün Hüseyin’in bugün Yusuf’un bugün Ethem’in bugün Abdullah’in bugün Ali’nin bugün Medeni’nin bugün Berkin’in bugün senin bugün benim bugün nice devrim şehitlerinin günü…


Daha temiz bir dünya, daha adil bir hayat, daha eşit bir toplum için Gün doğdu hep uyandık siperlere dayandık bağımsızlık uğruna da al kanlara boyandık…