Bizim oralarda bir laf vardı e b.k yiyenun kizi diye... İşte tamda bu noktada kendime şu sözü etmeden duramayacağım...
E b.k yiyenun kizi ne işun vardi da geldun istanbul'lara...
Başıma geleceklerden habersiz inatla bu şehri yeneceğim naraları atmaya başladığım o günlerde zaten gelir gelmez dolandırılmışım, adalet kavramının var olmadığını ilk kez anlamışım. Bide beş kuruş parasız kalmışım, neyin inadı ile kaldım bilemiyorum. Neyse, zaten paramda çalınmış sinirlen miyim yine :) Malum iş aramaya koyuldum, akrabada kalıyoruz bir de evde yük hissetme durumları evin her işini yapma zorunluluğunun verdiği o saçma sapan ezilmişlik hissi ve içsel bir boşluk. Sözde tutunmaya çalışıyorum. Bir vakıfta iş buldum komik bir ücretle tabi ki. Birde ingilizce eğitimi için bir kursa yazılmış bulunmuş para çalınınca ona da devam edememişim. iki yıl sonra buda başıma bela olacaktı ya hadi hayırlısı:)
Bir yandan çalışıyor bir yandan ev işleri yemek temizlik yinede kendini ait hissedememe durumları içerisinde kazandığının çoğunu kira verir gibi eve harcama derken ev ahalisi hamiledir sinirleri yıpranmıştır, kabak sana patlar. Evde huzur kalmaz ki malum ev aranmalıdır. Bu arada vakıf yöneticisi işten ayrılır bana da yol görünür.
Ulan daha geleli 3 ay olmuş dolandırılmışım, işssiz kalmışım bir de üstelik evsiz kalmak üzereyim. Bir ev bulunur çarçabuk. İki kız arkadaş bir evde kalır ev arkadaşı ararlar. Gidip görüşür kabul edilir. Birton para isterler elektrik açtırdık, su açtırdık, doğalgaz açtırdık diyerek 3 yıl önceki masraflarıda ödetirler. İlk ev tutuşumuz bilemedik :(
Neyse eve yerleşilir, iş bulunur yine sürünecek miktarda bir maaş. Geçim sıkıntısı ile iki ay kalınan o evde kızların bir arkadaşları eve gelmek ister. Evi otel gibi kullanıyorsun bizle hiç sohbet etmiyorsun hep odandasın (Ne yapacaktıysam) bahanesi ile ikinci ayda bana kapıyı büyük bir yaygara kopararak gösterirler. Malum verilen bir ton parada çöpe gider. Bende saf köylü kızı alamam tabi parayı.
Bir kadının yeni tutuyor olduğu eve ortak olurum faturaları bir iki ay ödemezsin diyerek kendi ev tutma düzen kurma telaşesini atlatana kadar beni kullandığını fark etmeyerek yerleşiveriyorum tabi. Eşyalar tek tek sırtımdan taşınır altıncı kattan aşağı yeni beşinci kata taşınır. Bu arada iş yeri de şehir değiştirmeye karar verir ve yine işssizlik baş gösterir işin kötüsü son kalan maaş hesaba yatırılmaz. Bir ay boşa çalışmışlığıma mı yanayım, giden paralaramı bilemedim.6 yıl geçti hala alamadım tabi.
Bir iş daha bulunur aceleyle, yeni girilen iştede de iki haftalık çalışma sonucu parayı alamadan açıkta kalınır. Bendeki de ne şans değil mi? Neyse yeni evde de malum ikinci ayımızda hanımefendinin bana ihtiyacı kalmamıştır yeni tuttuğu evinde fazlalık olmaya başlamıştım ve bir tartışma bahanesi olarakta damacanada su bitmiş almadın ile yeni verdiğim kiranın üzerine oturarak beni kapı dışarı eder. Bir çalınan para, iki alınamayan maaş, iki ev masrafı 6 aylık harçlığımı çöpe atarak pes etme noktasında ben gidiyorum köyüme sözüyle aileden son bir destek. Bir şans daha ver kendine diyerek son bir hamle ile de kalmaya karar veriyorum...
Ablam destek olur ve kafamı toplamamı ister. Ağva'ya gider bir hafta iyice düşünür toparlanır ve iş başvuruları yaparım. Bu arada mükemmel bir çiftle tanıştım onları ilerleyen zamanlarda anlatacağım. Ağva'da harika bir aşk hikayesi...
Geri döner İstanbul'a bir dükkan katından bozma kiralık daireyi İstanbul şartlarında çok ucuza kiralarım. Akabinde çok güzel bir işe girerim. Ortam mükemmeldir, dostluklar, etkinlikler zaten apayrı. Ee malum bu kadar debdebenin içinde eşe dosta olan borçlarımın kabarmasıda kaçınılmaz olmuştur. Düzenli bir işe girdiğim anlaşılınca kuruşuna kadar para istenmeye başlanmıştır. İnsanlardan bıktığım bu noktada bankadan kredi çeker herkese tek tek kuruşuna kadar paralarını öderim. Tabi ev kirası faturalar yol yemek kredi kredi kartı bayağı zorlu bir hayat beni beklemektedir.
Bu da o ev:)
30 Kasım 2013 Cumartesi
11 Kasım 2013 Pazartesi
Bir yerden başlar hikaye...
Çok iyi hatırlıyorum okulum bitmiş İstanbul'a gelmiş düzen kuracağım, cebimde yazdan biriktirdiğim üç beş kuruş...
Üç beş kuruş dediysem de, beni bir iki ay bal gibi de idare edecek cinsten. Arkadaşın teki telefon açar, açtır yeni gelmiştir İstanbul'dadır oda, ailesi bilmiyordur.. Duyduğum bu sözle atlar giderim kahvaltılık alır hazırlar yediririm...
Üstüne bide iş arar iş başvuruları yapar sağa sola haber salarım. Günlerden bayram arifesine bir gün kaladır. Yine bir telefon gelir, yine ekmek biter açtır insanımsı. Otobüs terminaline yakın olan zat için kahvaltılık alınır, karnı doyurulur. Üstüne birde yolcu ederken otobüsün arkasından el sallanır.
Ee malum sabaha karşı karnım acıkır, yemek seçerim mola yerinde, ücret ödemeye gelindiğimde bir bakarım para cepte yok...
Sen misin, ekmeğini paranı paylaşan? Çalınmıştır para! Ne yapacaksın muavin öder yemeği, yolcular veririr tuvalet parasını gidersin bayrama. 1.5 yıl görmediğin ailenle 3 gün kalabilirsin. O zatı muhterem için koşarsın savcılığa...
Bu arada arkadaşları ailesi inanmaz hırsız olduğuna.. Yalvarır yakarır geri vereceğim naraları atar ve savcılık takipsizlik kararı ile adaletiyle gözümde bir numara olur. Ee malum burası Türkiye hangi adalet...
Ve zat-ı muhtereme evvelinden yaptığım yardımları bir kenara atıp beş kuruşsuz kaldığım koca İstanbul'da ev ve iş bulmak zorunda kalıp zorlu bir mücadeleye henüz başlayacak olduğumu göz yaşları ile fark edişimin üzerinden 6 yıl geçti...
Hikaye başlıyor...
Üç beş kuruş dediysem de, beni bir iki ay bal gibi de idare edecek cinsten. Arkadaşın teki telefon açar, açtır yeni gelmiştir İstanbul'dadır oda, ailesi bilmiyordur.. Duyduğum bu sözle atlar giderim kahvaltılık alır hazırlar yediririm...
Üstüne bide iş arar iş başvuruları yapar sağa sola haber salarım. Günlerden bayram arifesine bir gün kaladır. Yine bir telefon gelir, yine ekmek biter açtır insanımsı. Otobüs terminaline yakın olan zat için kahvaltılık alınır, karnı doyurulur. Üstüne birde yolcu ederken otobüsün arkasından el sallanır.
Ee malum sabaha karşı karnım acıkır, yemek seçerim mola yerinde, ücret ödemeye gelindiğimde bir bakarım para cepte yok...
Sen misin, ekmeğini paranı paylaşan? Çalınmıştır para! Ne yapacaksın muavin öder yemeği, yolcular veririr tuvalet parasını gidersin bayrama. 1.5 yıl görmediğin ailenle 3 gün kalabilirsin. O zatı muhterem için koşarsın savcılığa...
Bu arada arkadaşları ailesi inanmaz hırsız olduğuna.. Yalvarır yakarır geri vereceğim naraları atar ve savcılık takipsizlik kararı ile adaletiyle gözümde bir numara olur. Ee malum burası Türkiye hangi adalet...
Ve zat-ı muhtereme evvelinden yaptığım yardımları bir kenara atıp beş kuruşsuz kaldığım koca İstanbul'da ev ve iş bulmak zorunda kalıp zorlu bir mücadeleye henüz başlayacak olduğumu göz yaşları ile fark edişimin üzerinden 6 yıl geçti...
Hikaye başlıyor...
6 Ekim 2013 Pazar
Ben gibilere
Bu gecede diğer geceler gibi yine aşktan uzakta, aşkın yokluğunun yanı başından yazıyorum size ben gibilere...
Hayatta her şeyin bir bedeli vardır derler dimi? Yok, bizim gecelerdir yalnız uyuyuşlarımızın henüz ödenebilir bir bedeli yok . Düşünüyorum da neydi o çözemediğimiz kördüğüm, neydi ? Şimdi gecelere ödediğimiz bedel neyse, hakkını fazlasıyla vererek yapıyorlar işini. Her günün sonunda avukat misali aşkı savunuyorlar bize. Neden, niçin, nasıl diye sorguluyorlar yüreğimizi ve beynimizi... Sabahlara dek aşksızlığın hesabını vermeye çalışıyorum olmuyor. Bitmek bilmeyen gecelerin karşısına taşıdığım yürekle dikiliyorum. Ardında bıraktıklarım şahitlik ediyor anıma. Bir gece onlar haklı çıkıyor aşkın varlığı hikayesinde, ertesi gece ben. Gün geliyor karara varamayıp, ikiye bölünüyor katran geceler. Kim bilir belki bölünen gecenin diğer yarısına siz de hesap veriyorsunuzdur benden habersiz.
Bizim duvarlarda yankılanan muzur kahkahalarımızı, aynalarda yüzümüzü, yastıkta kokumuzu, o pencerenin önünde yağmura karışan göz yaşlarımızı, evin her bir köşesine ellerimizi bırakışımızı özleyenimiz yok... olmadıki hiç bir terkedişimiz. Söyleyin; özlemez misiniz hiç, dokundukça kanamaz mı içinizdeki yara!!! hep yalnızlık olan hak etmeyişimiz, aynı sıradanlığı taşıyan her insan ayrıcalıklı kılmaz mı bizi söyleyin. Biliyorum ; sizinde bir yanınız buruk aşk olmayınca. Başka gözler görmesin, yabancı eller değmesin diye içimizdeki aşka dokunulmazlık ilan ettik biz. Biten aşklar, tüketilen sevgiler yaşadınız siz belki ama biz hep aynı kaldık...
Bizi sadece biz olduğumuz için kocaman bir yürekle, çıkarsız sevecek o malum insanı bekleyen aşksız olarak kalacağız hep.
Bir gün gelecek yaptığımız sakarlıklar karşısında gülmemek için kendini zor tuttutacak o malum insana tapacağız, hasta olduğunda yanı başında bekleyecek, onu kırdığını hissettiğimizde kendimiz bin parçaya bölünecek, ona bakarken içimiz titreyecek, gözlerinin içi gülerken, yüzünde belirmesine sebep olduğunu gördüğümüz her bir tebessümden çılgınca zevk alacak o sevgi dolu yürek, fedakar, güçlü ve bir o kadar da hırçın kişi olarak kalacağımız günü bekleyeceğiz. Huzurun adı gerçek aşksa eğer; onun için başımızın tacı ederiz yalnızlığı, kul köle oluruz yokluğuna. Ama değilse ; üvey aşklar canınızı yakmadan gelin, başka eller teninize değmeden gelin, biz bizden gitmeden gelin, biz sizden geçmeden gelin, gelinde bulun aşkı gözlerimizde...
Hayatta her şeyin bir bedeli vardır derler dimi? Yok, bizim gecelerdir yalnız uyuyuşlarımızın henüz ödenebilir bir bedeli yok . Düşünüyorum da neydi o çözemediğimiz kördüğüm, neydi ? Şimdi gecelere ödediğimiz bedel neyse, hakkını fazlasıyla vererek yapıyorlar işini. Her günün sonunda avukat misali aşkı savunuyorlar bize. Neden, niçin, nasıl diye sorguluyorlar yüreğimizi ve beynimizi... Sabahlara dek aşksızlığın hesabını vermeye çalışıyorum olmuyor. Bitmek bilmeyen gecelerin karşısına taşıdığım yürekle dikiliyorum. Ardında bıraktıklarım şahitlik ediyor anıma. Bir gece onlar haklı çıkıyor aşkın varlığı hikayesinde, ertesi gece ben. Gün geliyor karara varamayıp, ikiye bölünüyor katran geceler. Kim bilir belki bölünen gecenin diğer yarısına siz de hesap veriyorsunuzdur benden habersiz.
Bizim duvarlarda yankılanan muzur kahkahalarımızı, aynalarda yüzümüzü, yastıkta kokumuzu, o pencerenin önünde yağmura karışan göz yaşlarımızı, evin her bir köşesine ellerimizi bırakışımızı özleyenimiz yok... olmadıki hiç bir terkedişimiz. Söyleyin; özlemez misiniz hiç, dokundukça kanamaz mı içinizdeki yara!!! hep yalnızlık olan hak etmeyişimiz, aynı sıradanlığı taşıyan her insan ayrıcalıklı kılmaz mı bizi söyleyin. Biliyorum ; sizinde bir yanınız buruk aşk olmayınca. Başka gözler görmesin, yabancı eller değmesin diye içimizdeki aşka dokunulmazlık ilan ettik biz. Biten aşklar, tüketilen sevgiler yaşadınız siz belki ama biz hep aynı kaldık...
Bizi sadece biz olduğumuz için kocaman bir yürekle, çıkarsız sevecek o malum insanı bekleyen aşksız olarak kalacağız hep.
Bir gün gelecek yaptığımız sakarlıklar karşısında gülmemek için kendini zor tuttutacak o malum insana tapacağız, hasta olduğunda yanı başında bekleyecek, onu kırdığını hissettiğimizde kendimiz bin parçaya bölünecek, ona bakarken içimiz titreyecek, gözlerinin içi gülerken, yüzünde belirmesine sebep olduğunu gördüğümüz her bir tebessümden çılgınca zevk alacak o sevgi dolu yürek, fedakar, güçlü ve bir o kadar da hırçın kişi olarak kalacağımız günü bekleyeceğiz. Huzurun adı gerçek aşksa eğer; onun için başımızın tacı ederiz yalnızlığı, kul köle oluruz yokluğuna. Ama değilse ; üvey aşklar canınızı yakmadan gelin, başka eller teninize değmeden gelin, biz bizden gitmeden gelin, biz sizden geçmeden gelin, gelinde bulun aşkı gözlerimizde...
31 Temmuz 2013 Çarşamba
BİZE GELSENE FİLM İZLERİZ.....
Nekadar klişe değil mi?
Hepimizin mutlaka karşı karşıya geldiği bu post modern cümleler. Amacın burada ne olduğunu deşmeye gerek yok ama biz yinede deşelim. Hele birde yalnz yaşayan bir bayansanız vay halinize!...
Biriyle tanışmak şöyle dursun daha selam vermeden akıldan geçenleri tahmin edersiniz. Birde bu tekliften sonra gelen diyaloglar var ki ah ki ne ah:
----
- Ne yapıyorsun?
- Evdeyim sen
- Bir planım yok bize gelsene film izleriz sohbet ederiz falan!!! (Kırmızı alarm burada çalıyor)
-----
- Yeni evin hayırlı olsun
- Teşekkürler
- ee ne zaman evini görmeye geliyoruz hani hem hediye getirir hemde film falan izler konuşuruz
(Ev görmesi olmazsa olmazlardandır, hele bide film izleme varsa içinde)
----
- uyudun mu?
- Birazdan uyuyacağım
- Ya ben çok sıkılıyorum şey mi yapsak birkaç film alıp evde patlamış mısır film falan he ne dersin?
- Yok ya ben gelemem.
- O zaman size geleyim sizde izleriz ( son çırpınışlar) gibi gibi gibi....
Yalnız yaşıyorsanız sanki her tür ortama açıksınız, her hafta sonu dışarı çıkar, mutlaka alkol alırsınız, size gelinir film izlenir siz gidersiniz... yok aksi olamaz zaten olursa görüşülmez... Eve kadar gelip birde umduğunu bulamadığı için bir daha gelmeyenler furyası var ki aman aman :)
Velhasıl-ı kelam millet uzaya çıkarken bizim gençler hala bize gidelim film izleriz replikleriyle klonlanmaya devam ederek gözde beş para değer bırakmıyorlar...
Ee ne diyelim iyi seyirler...
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)